
Ancak münevverin aklındaki tansiyonu anlamak hiç de kolay değildir: İlmi ve fikri mevzulara en az Batılı muhatapları kadar kafası basan saygıdeğer münevver, Batılı misafiriyle hangi çizgide farklılaştığına kafa yormaktan kendisini alamamaktadır. Caddede karşıdan karşıya geçerken tırsan, arkasından biri biraz hızlı yürüdüğünde hafifçe kenara çekilen, hava güneşliyken şemsiye taşımaya, bulutluyken şapka giymeye devam eden bu insanların nasıl olup da fezaya insan gönderebildiklerini çözememektedir. Çözemedikçe, kendisiyle misafiri arasına – varlığını sezinleyip bilincine çıkartmaktan ürktüğü – o kahredici varoluş çizgisini çekememektedir.
Bu meseleyi sadece Batılı misafir ağırlama boyunca değil de haberlerde namusunu temizlemek için tecavüze uğrayan kızını veya boşandığı karısını öldürenlere, kırmızı ışığı takmayıp geçtiği halde çarptığı arabanın sürücüsünü dövenlere, ve kendisinden en küçük bir nüansla ayrışan her kişiyi her fırsatta sözlü, yazılı, fiili olarak taciz edip aşağılayanlara rastladığında da dert edinmeye devam edenler için artık bir rehber var elimizde: Murat Baç’ın Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan Kaos Kelam Hijyen Şiddet’i.
Kendimizi algılayışımızı, (a) Batılı’yı nasıl algıladığımız ve (b) Batılı’nın bizi nasıl algıladığı üzerinden kurmaya başladığımızdan beri yüreğimizde ve zihnimizde yer tutan ikili tansiyonu anlayabilmek için çoğunlukla – geniş anlamda – sosyolojiyi imdada çağırageldik. Ancak başat mesele ortadan hiç kalkmadı: Kişilerle kurumlar arasındaki çapraz etkileşimleri ne denli dakik ve berrak çözümlerse çözümlesin hiçbir sosyoloji yaklaşımı bu çapraz etkileşimlerin tek tek bireylerin varoluşunda neye karşılık geldiğini söyleyemedi. Murat Baç ise felsefesini sokağa çıkararak bize kişilerin yaşamlarının tüm yönleriyle içinde konuşlandığı yuvayı gösterdi: Onto-ethos.
Kaos Kelam Hijyen Şiddet, bireyin tekil varoluşunun, içinde yaşadığı toplumsal alanların yan-yana, iç-içe yapılanmış varoluş kipleriyle bütüncül olarak ve tek hamlede ilişkilendirilmedikçe anlaşılmasının hep eksik kalacağını örnekliyor. Murat Baç’ın ortaya koyduğu onto-ethos kavramı ise işte bu bütüncül ve tek hamlede ilişkilendirme işini – titizlik ve incelikle – hallediyor. Okudukça anlıyoruz ki bilinçli veya bilinçsiz tüm eyleme hallerimizi anlatıyor bu kavram. Çünkü içinde bulunduğumuz yaşam alanında işlevsel bir uyum göstermemiz ancak bunu mümkün kılan dilsel, kavramsal, kültürel bir var-olma, anlam-üretme, değer-atfetme şebekesiyle mümkün. Ve bu şebekeye dâhil her kişi, hepimiz, gündelik ve olağan kavramaya gelmeyen, çeliksi dayanıklılıkta, nesnelliğini ağırlıklı olarak özneler-arasılıktan alan, ve esnemeye oldukça dirençli yapıda normlarla sarılmış durumdayız.
Münevver kişi, mevzunun bu kısmına kendi kendine aymış olarak “e ne var ki bunda” diyebilir. Lakin iş bununla bitmiyor. Çünkü, diyor Murat Baç, bu yapı – bireyin zihinsel eylemlerinden doğrudan etkilenmeme ve öznel tercihler yoluyla kolayca değiştirilememe anlamlarında – nesneldir ve görüngüsel bir oluşum olarak varlık alanına aittir. (s. 3)
Şu halde saygıdeğer münevverimizin Batılı misafiriyle hemhal olurken içine yuvarlanmaktan kendini alıkoymadığı tansiyonlar sebebiyle sezinlediği ama bilincine çıkartamadığı varoluş sınırlarını bir de bu çerçeveden araştıralım: Çağdaş Batılı insan, ilkel bir geleneksellikte yaşayanların aksine, karanlıktan uzaklaşmayı, gelişmişliği, üst bir bilinci, ve toplumsal özellikleri sayesinde etik-politik doğrulara yaklaşmayı mı temsil etmektedir? (s. 3) Murat Baç, sokağa çıkarttığı felsefesinde, üzerine çevrilmiş gözlerin ta içine bakarak şunu söylemektedir: Kargaşaya düzen getirmek için girişilmiş bu temizlik hareketi, bir şiddet hareketidir. Kast ettiği temizlik, sosyal ve siyasal arındırmayla sonuçlanmaktadır. Yarattığı düzen, kargaşanın, arınmayanlar ve düzene sokulamayanlar aleyhine yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir. Öte yandan bu cümleden kalkıp çağdaş Batılı dünya ile düzen arayışının bulunmadığı, kargaşanın hâkim siyaset olduğu, doğrudan sosyal şiddet ve siyasi arındırmanın makbul addedildiği dünyaları birbiriyle gelişmişlik açısından karşılaştırmak abestir. Burada maksat maçı kimin alacağını tahmin etmeye çalışmak olamaz. Maksat, her birimizi sanki dünya kurulalı beri oradaymışçasına bir gerçeklik hissiyle saran onto-ethos alanlarının bilincine varmak ve bu bilinçle ne yapacağımızı düşünmeye başlamaktır.
Kaos Kelam Hijyen Şiddet’in “Meraklısına Felsefe Tarihi Notları” bölümünde Murat Baç, Batı felsefesinde gerçeklik kavrayışının bir tarihini sunuyor bize. Bu bölümde, gerçekliğin kurulumunun her birimizin yaşamını nasıl da derinden belirleyiverdiğini görebiliyoruz. Pekâlâ kitabın başına da alınmış olabilecek bu bölümü okuduktan sonra kitabın ilk bölümünü yeniden okumak, bir alana ikincisi bedava misali, okura bambaşka ufuklar vaat ediyor.
Murat Baç – üstad Kierkegaard’ın ifadesiyle – kitabını öğle şekerlemesinden hemen önce okunabilecek bir kıvamda kaleme almış. Lakin bu kitaptan pasajlar okuyarak şekerlemesini ballandıracak okurlar, uyandıklarında, kendi düşüncelerinde daha cesur ve daha dürüst olmak zorunda kalabilirler. Günümüz ticari gelenekleri, saygıdeğer okura bu uyarıyı iletmeyi zorunlu kılıyor.
Ekrem Düzen
Yazı daha önce bu bağlantıda yayınlandı:
https://yelkovalayan.net/2012/08/19/kaos-kelam-hijyen-siddet-el-acmasi-ontoloji/
0 Yorum