Ömer Faruk’un ‘Gül ile Bülbül Cumhuriyeti’, dünya ve özellikle de Türkiye siyasi hayatının güdükleştiği, günübirlik ve bir sıkışmışlık içinde dar kapsamlı politik kararlar alındığı, imgelerimizin basitliğe hapsedildiği, hayallerimizin yok sayıldığı şu zamanda çok önem kazanıyor.
Mealen söylüyorum Jean-Jacques Rousseau “Adamın biri bir toprak parçasını çitle çevirip burası benim dediğinde ve diğerleri de buna karşı çıkmadığında hapı yuttuğumuzun resmi oluşmuştur” demişti. Zaman içinde yuttuğumuz hapın en yüksek dozu ise ulus-devlet oldu. Öldürücü olmasa da felç edici bir doz. Öldürücü doz ise teknokapitalizmden gelecek bu gidişle. Tabii aklımızı başımıza devşirmez ve yitirdiğimiz duygu ve diğerkamlığımızı geri kazanmazsak. Antroposenik kibre yenik düşmeyip, ruhumuzu çağın şeytanına satmazsak!
Sorgulanan insanmerkezcilik
Bugünlerde elime bir kitap geçti. Kitap, Ömer Faruk‘un Yeniinsan Yayınevi‘nden çıkan ve ekolojik bir manifesto niteliğindeki Gül İle Bülbül Cumhuriyeti kitabı. Beni kitabı okumaya teşvik edense, isminin yanında, Can Batukan’ın yazdığı önsözden alınan ve kitabın arka kapağına not olarak düşülen cümleler oldu: “Yazar, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100., Gezi Parkı Şenliği’nin 10. yılında yeni bir başlangıç önerisinde bulunuyor: Hareketli ve hareketsiz canlı türlerinin yanı sıra toprağı, kayaları, havayı, nehirleri ve denizleri de kapsayan yeni bir toplumsallık üzerine düşünmeye davet ediyor.”
Yeni materyalizm üzerine okumalar yaptığım şu sıralar bu cümlelerle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Yeni materyalizm kavramı çerçevesinde her nesnenin, hem etkilenme hem de etki etme açısından bütünden ayrı düşünülemeyeceği tartışmaları çok heyecan verici. Bu bağlamda bazı ülkelerde nehirlerin akma hakkı ve canlı varlık olarak tanınıp yaşamaları için hukuki statü kazanması ve bunun anayasal güvenceye alınması da çok güzel gelişmeler.
Kitaba dönecek olursak, Ömer Faruk, kitabın başlarında Deleuze ve Guattari’nin insanmerkezcilik eleştirilerine yer verdikten sonra, Achille Mbembe’nin “canlılar demokrasisi” kavramı üzerinde duruyor. Devamla, Aldo Leopold’un toprağı ve diğer tüm canlı-cansız varlığı dahil eden topluluk anlayışından bahsediyor. Bu benim aklıma, Henry David Thoreau‘nun her nesnenin kendine içkin bir değeri olduğu ve insanın bu nesnelere bir değer biçemeyeceği temelli savunusunu getirdi. Ömer Faruk’un kitapta yeryüzü ve dünya ayrımı yapması çok dikkatimi çekti. Yeryüzü ona göre, daha saf ve yapaylaştırılmamış bir haldeyken, dünya insan eliyle şekillendirilmiş bir durumu temsil ediyor. Ve bu anlamda yeryüzü merkezli bir bakış açısını önemli buluyor. Bu arada yeryüzü merkezliliği ekoloji felsefesi tarihinde ilk ortaya atan ve Paris Komünü’nün öncülerinden olan Elisiee Reclus‘u anmadan geçmeyelim.
İmgeler ve hayallerin yeniden canlanması
Kitabın işleviyle ilgili Can Batukan’ın şu sözleri çok can alıcı: “Okuyacağınız metin cesaret üzerine kuruludur. Ancak bu, Foucault‘nun sözünü ettiği “doğruyu söyleme” cesareti değil, hayali olanı ya da imgesel olanı bize bir hakikat olarak sunabilme cesaretidir.”
Ömer Faruk’un bu çıkışı, dünya ve özellikle de Türkiye siyasi hayatının güdükleştiği, günübirlik ve bir sıkışmışlık içinde dar kapsamlı politik kararlar alındığı, imgelerimizin basitliğe hapsedildiği, hayallerimizin yok sayıldığı şu zamanda çok önem kazanıyor. Gelin Ömer Faruk’un, Abdüllgaffar el Hayati‘ye atıfla yaptığı ve üzerine çok düşüneceğimiz şu çağrıyla bitirelim.
” Tahakküm doğayla başlar, kadınla sürer, çocukla diğer nesillere aktarılır. Gül ile bülbülü ilk yok eden ve bu yok edilişe susarak ortak olan ilk kişi ilk suçludur. Fail ve sessiz kalanın beraberliği ise “ilk suç ortaklığı” örgütlenmesidir. Ardından kötülüğün toplumsallaşması, normalleşmesi ve kendisini ‘iyi’ olarak sunması gelir. Bu yüzden Gül İle Bülbül Cumhuriyeti adı altında bir araya gelmeye razı olmak hem bu suçu kabul etmek hem de dünyayı yeryüzüne iade etme açısından mutlaka alınması gereken bir yeni başlangıç adımıdır.”
Bu sınırlı alanda kitaba ancak bu kadar yer verebildim. Ömer Faruk’un ufuk açıcı metnini, gezegeni, insanı, bitkileri, hayvanları ve canlı-cansız tüm nesneleri başka bir yerden ele almak için mutlaka okuyun derim.
Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
0 Yorum